GEZENTİP AMERİKA’DA
YAZI SERİSİ – 3
LOS ANGELES – LAKERS
MAÇI
Resim 1: Staples
Center ve önünde Magic Johnson heykeli…
Uzun bir ön bilgilendirme
kısmında sonra artık gezimizin ayrıntılarına geçebiliriz. THY İstanbul Los
Angeles direkt uçuşu ile Los Angeles (LAX) Hava alanına vardığımızda saat çok
geç olmasa da hava kararmaya başlamıştı. Hava alanında uçağımızın yanaştığı
bölüm çok büyük değildi. Sıraya girerek pasaport kontrol işlemlerimizi
tamamladık. Bu noktada çok zorlayan bir süreç olmuyor, tabi ki kontroller sıkı.
Bizim pasaport kontrolünden sonra
hava alanından çıkmamız çok kısa sürdü. Yönlendirmeler yeterli, çok da büyük
olmadığı için istediğimiz yöne kolayca gidebildik. Biz araç kiraladığımız için
Alamo firmasının ofisini bulmaya çalıştık. Bu kısmı araç kiralama hakkındaki
yazımda ayrıntılı ele aldığım için geçiyorum. Aracımız aldık ve otele doğru
yola çıktık. Bu sırada havada tamamen kararmıştı. Bu noktada hemen şundan da bahsedeyim biz
Ocak ayı sonu Şubat başı bu gezimizi gerçekleştirdik. Hava kararmış olmasına
rağmen soğuk hissetmedik, bu ılıman iklim tüm gezimizde bize eşlik etti,
aracımızın üstünü açıp güneşli havada seyahat etme imkanımız dahi oldu. Bu
anlamda çok kalın olmayan ince yağmurluk ve sweatshirtler yeterli oldu.
Navigasyon sayesinde otelimize
çok zorlanmadan vardık. Daha önceki kısımda belirttiğim gibi otelimiz çok iyi
değildi. Ancak 14 saate yaklaşan uçuşun yorgunluğu ile buna çok kafa takmadık
ve arabayı otelin otoparkına park ettik ve odaya yerleştik. Kendimize geldikten
sonra yakınlarda bir yerde bir şeyler yemek için otel resepsiyonundan tavsiye
aldık. Bir şeyler atıştırdıktan sonra otele döndük. Otelin bulunduğu bölgede
çok yemek alternatifinin de olmadığını eklemek isterim.
Jet lag olacağımızı herkes
söylemişti. Ancak nasıl bir şey olduğu ile ilgili hiçbir fikrimiz yoktu. Uçakta
ben hiç uyumamıştım, gittiğimiz gibi, yemek sonrası yattık. Bir ara sabah oldu
diye kalktığımda jetlag nedir anladım zira tüm duyularım sanki sabah olmuş gibi
bir hissetmeme neden oluyordu ancak saatin gece 03.00 olduğunu görmem beni
kendime getirdi. Tekrar uyumaya çalışsam da çok zorlandım. Bu durum yaklaşık 2
gün sürdü.
Otelimizin en önemli artısı
kahvaltı sunmasıydı. Daha önce de bahsettiğim gibi bu Amerika’da bir lüks.
Üstelik bizim otelimizdeki kahvaltı normalin de üstü sayılırdı. Bizim ağız
tadımıza çok hitap etmeyen tatlar olsa da özellikle pancakeler, fıstık ezmesi
ve bal, meyve ve kahve çeşitleri güne zinde başlamamıza yardımcı oldu.
Los Angeles’taki ilk günümüzde
daha önceden planını yaptığımız bir aktiviteyi gerçekleştirecektik. Bu benim
için çok önemliydi, zira küçük yaşlardan beri takip ettiğim NBA maçlarından
birine gidecektik. Bu maç için bilet bulmak aslında çok da kolay olmadı. Amerika’da
basketbol çok yoğun takip ediliyor. Bir de maçına gitmek istediğiniz takım Los
Angeles Lakers olunca bu durum çok fazla hissediliyor. Seyahat hakkında
planların daha başındayken yani 2 ay öncesinden internet üzerinden resmi
sayfadan araştırdığımda çok az bilet kaldığını ve kalanların da çok yüksek
fiyatlı (kişi başı 500 USD civarıydı sanırım) olduğunu görmek beni çok üzmüştü.
Ancak vazgeçmeyip araştırmama devam ettikçe, farklı alternatifler olabileceğini
de gördüm. Bunlardan birisini değerlendirme şansım oldu. Yine resmi bilet satış
sayfası üzerinden ( ticketmaster
) daha önceden bilet almış kişilerin yine bu site aracılığı ile biletleri
tekrar satışa çıkardıklarını gördüm.
Burada da çok alternatif olmasa da uygun iki bilet bulabildim. Burada
benim için atmosferi yaşamak daha önemliydi, bu nedenle bilet fiyatını minimum
tutmaya ve organizasyonu ve ortamı görmeyi öne almaya çalıştım. Bulduğum bilet
neredeyse stadın en üst kısmındaydı. Ancak stadın yapısı çok güzel tasarlandığı
için çok uzakta olsam da maçtan hiç kopmadım ve özellikle dev ekrandan bu maç
demiyorum organizasyonu zevkle izledim.
Resim 2: Eşim Los
Angeles Lakers ile adı özdeşleşen ünlü spiker Chick Hearn anısına dikilen
heykelin yanında…
Biraz daha ayrıntılara girmek
gerekirse önce Staples
Center mabedinden bahsedeyim. Amerikan kültürü, iyi tanıtmayı, organize
etmeyi ve şaşalı bir ortam yaratmayı iyi biliyor. Stat oldukça büyük, içi dışı
tam bir basketbol mabedi, önünde yer alan Lakers’ın efsane oyuncularının
heykelleri, stat altındaki ve çevresindeki mağazalar, restoranlar, giriş –
çıkışlardaki gayet düzenli ve sorunsuz süreç ve daha bir çok şey iyi işleyen
bir sistemin göstergesi. Maç aslında büyük resimde işin özü olsa da çevresel
etkisi devasa bir sektörü ortaya çıkarmış.
İnsan hayran kalıyor, bu ortamda sponsor da fazla oluyor, seyirci de,
satış da, organizasyonlar da artıyor…
Los Angeles Lakers ve Oklohama
City Thunders arasındaki maç gerçekten güzeldi. Maçın kendisi bile beni
yeterince etkileyecek seviyede olsa da organizasyonun şahane olması, her şeyin
tıkır tıkır işlemesi de ayrıca ilginçti. Aradaki şovlar, yarışmalar, aralardaki
yeme içme fasılları hepsi bizim alışık olmadığımız şeyler. Bizde maça gitmek
gelmek, yemek içmek, ortamın durumu vb. hepsi birer işkenceyken burada bu kadar
sorunsuz ve güzel işlemesi beni ayrıca şaşırttı. O kadar insanın nasıl bir anda
maç sonunda dağıldığı ve stat çevresinde aşırı bir yoğunluk olmadan çevreye
yayılabildikleri de ayrıca şehircilik anlamında ne noktada olduklarını tekrar
bana gösterdi.
Resim 3: Heyecanın
içinde…
Sonuç olarak Amerika’ya
geldiğinizde bir NBA maçına gelmenizi tavsiye ederim, bu meraklı olanlar için
zaten tarihi bir fırsat ancak hiç ilgisi olmayanlar bile bu ortamdan zevk
alacaklar emin olun…
Resim 4: Los Angeles Lakers
denildiğinde akla gelen bir efsane ile veda edelim: Kareem Abdul-Jabbar
Maçtan sonra Los Angeles’ı keşfe
devam ettik… Los Angeles 2. yazımda görüşmek üzere...
Umarım yararlı olmuştur. Bol gezmeler, keşifler, anılar dilerim…
GEZENTİP
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder